Değerli okuyucularımız merhaba.
Yazılarımıza transfer arası verdik. Önce transferlerle başlayalım. Yaz transfer sezonunda, sanki “Hocaların değil de sosyal medyanın etkisiyle” yapıldı. Beşiktaş’ın ve Trabzonspor’un transferlerinin ileride neler getireceğini hep birlikte göreceğiz.
Sözlerimize ülkenin en önemli iki takımının transferleriyle başlayalım. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin transferleri “Sosyal Medya etkisiyle” yapıldığını düşünüyorum. Ülkemizde “Futbolu çok iyi bilen taraftarlar tarafından transferlerin yönetilmesi…!” gerçeği maalesef geçerli.
Konumuza “Transferin en çok konuşulan takımı Galatasaray” ile başlayalım. Galatasaray Yönetimi “Yaz transfer dönemi” için vaatlerde bulunmuştu. Ünlü sözleri “Son iki Yılın Şampiyon Takımı” diyerek övünen yönetim ve Okan Buruk, “Süper Kupa Maçında” alınan 5-0’lik tarihi yenilgiyle birdenbire fikir değiştirerek, “Transferde acil” moduna geçtiler. Bize 3 transfer yeter, diyen yönetim ve teknik direktör Okan Buruk “Futbolcu avına” çıktılar. Hangi futbolcuya gittilerse, kamuoyuna haber verdiler, tabii bunun sonucunda “fiyatlar olağandışı hal” alıverdi. Bunun sonucunda “Yönetime transfer baskısı” o kadar arttı ki, yönetim nerdeyse menajerlerin her önerdiği futbolcuya saldırdı. Aslında burada eleştirilecek nokta, yönetim içinde “Gazetecilere haber sızdıran casususun verdiği maddi zarardır…” Bu işin kurbanı da “Sosyal Medyanın isteği Üzerine” Cenk Ergün oldu. Bakın yönetici ya da profesyonel istifası olabilir, bu doğal… Ama “Taraftar istedi” diye bu iş oluyorsa, o zaman siz niye o koltuklarda oturuyorsunuz derler adama… Bu ülkede kulüpleri “Sosyal Medya” yönetmeye başladı. En büyük tehlike bu. Eğer “Sosyal Medya” ve “Youtube Yorumları” kulübü yönetmeye başlarsa, vay halimize…
Aynı tehlike Fenerbahçe ve Beşiktaş için de geçerli. Takımlarımızın yöneticilerine sesleniyoruz; madem kulübü “Taraftar ve yorumcular yönetecek”, niye Genel Kurul yapıyorsunuz? Milyon Eurolar Saçan kulüplerimiz, “Avrupa Kupalarında dökülüyor.” Mahalle takımı denen “İsviçre Takımları” takımlarımızı eliyor. Rezalet bununla bitse iyi. Fenerbahçe’nin elendiği Fransa temsilcisinin yaş ortalaması “24”… Galatasaray’ı eleyen takım lig sonuncusu… Ligin en iyi takımı Beşiktaş, deplasmanda ecel terleri döküyor… Bir de bu takımlarımız “Avrupa Liginde Şampiyonluk hayal ediyor.” Tabii sadece hayal etmekle kalıyorlar… Niye böyle derseniz, yanıt basit “Günübirlik başarılar…”
Neyse biz Avrupa’dan “Anamızın ligine” geçelim. 5. Hafta maçları bitti. Galatasaray dört maç sonrası rekor kırarak yoluna devam ediyor. Bizim yazımızı takip edenler “Çaykur Rizespor maçı zor, puan kaybı olursa şaşırmayız” ifademizi anımsarlar. Ancak maç hiç öyle geçmedi. Dengesini kaybetti dediğimiz Okan Buruk dengeyi mi buldu? Benim yanıtım “Hayır”. Peki ne oldu? Anlatalım hemen. Birincisi takımda huzuru bozan ve oyuna menfi katkısı olan “Kerem Aktürkoğlu” gitti. Şimdi herkes tepki gösterecek biliyorum. Dedik ya, “Biz futbola günübirlik ve sonuç odaklı” bakıyoruz. Kerem Aktürkoğlu için “İkinci Sınıf Futbolcu” demiştik. İzlanda maçında “Üç gol atınca” herkes, vay bu çocuk 12 Milyon değil 30 Milyon Euro eder, nasıl olur da bu paraya sattılar demeye başladılar. Bu sıfatı “Futbol Yorumcusu” ama gerçekte “Sosyal Medya taraftar ve beğeni avcıları” olanlar, bu yorumu yaparken “Hiç akıllarına Arda Güler ve Real Madrid transferi” geldi mi? Hayır… Fenerbahçe yorumcuları Galatasaray taraftarını kışkırtmak, Galatasaray yorumcuları da “Sosyal Medya ve Youtube mecralarında beğeni müşterilerini arttırmak” amacıyla bu iddiaları dile getirdiler. Kerem Aktürkoğlu’nun Benfica maçını izlediniz mi? Hiç Galatasaray maçlarında yaptığı gibi arkadaşlarına fırça atabildi mi? Hayır… Oysa Galatasaray’da “Kaptanı Muslera başta olmak üzere”, herkese fırça atıyordu. Pas hataları sonrası “arkadaşlarına kızıyordu…” Galatasaray formasına küfreden beyefendi, yapsın aynı hareketi Benfica’da görelim bakalım…! Orada yapamaz, çünkü orada manevi babası “Dengesiz Okan Buruk” olmayacak… Kerem’in yollanması “Yönetimin geç kalmış tasarrufudur…” Aslında, kaptanlığı alındığı gün, Kerem’in bileti kesilmeliydi. Hiçbir futbolcu “Galatasaray’dan büyük değildir”… Takımda huzursuzluk yaratan uzaklaştırılmalıdır.
Peki Galatasaray’da değişen ne? Birincisi Sanchez’in takıma geri dönmesi. Sanchez demek takımın daha rahat geriden oyun kurması demektir. İkincisi Kerem Aktürkoğlu gibi “Attığı pasların çoğunun rakibe gitmemesi ve takımın geçiş hücumları yememesi…” Bunun sonucunda takımın yaşlı ve deneyimli futbolcusu Mertens’in oyundan erken düşmemesi. Sadece o değil, yeni transfer Sarra’nın da pas oyununda kendini bulması önemli. Dikkat edin, ilk kez takım az da olsa ritim buldu. Okan Buruk’un “Uzun pasla oynama hastalığı” da sona erdi. Hatlar arasındaki boyun kısalması da dikkat çekici. Victor Osimhen’in ve Jakobs’un olumlu katkılarını da göz ardı edemeyiz. Ama Çaykur Rizespor’un kötü oynaması ve golün erken gelmesi de bir başka etken. Çok kısa Okan Buruk’un 3’lü defans ile oynayacağı konusuna değinelim. Bizim “Anlı şanlı futbol yorumcularımızın çoğu” maçlarını gözleriyle izlemiyorlar, artık buna kesin inanıyorum. Niye mi? Okan Buruk iki sezonda “Angelino ve Köhn transferlerinden verim alamamasının nedenini hiç düşündünüz mü?” Çok basit, takımın bekleri “Ofansif oynarken, kaptırılan toplarda geri gelememesi …” Peki bu teknik olarak ne anlama geliyor. Okan Buruk 3’lü hatla atakları karşılıyor. Galatasaray’ın stoperleri “Sanchez hariç”, tek hamlelik Stoperler. Bu yüzden “Takımın bekleri ileride kaldıklarında, hızlı forvetler rahatlıkla ceza sahasına giriyorlar.” Yani takım zaten 3’lü defansla, atakları karşılıyor. Herkes takımın 4-3-2-1 taktiğiyle oynadığını sanıyor. Ama gerçekler öyle değil. Aslında takım 3-3-3-1 gibi garip bir dizilişle oynuyor.
Dikkat ettiniz mi, Jakobs ile takım hiç geçiş atağı yemedi... Niye? Çünkü Jakobs çok deneyimli bir bek. O yüzden, sürekli değil de uygun olduğu zaman atağa katılıyor. İşte bu incelikten dolayı takım geçiş ataklarında eksik kalmadı. Gabriel Sarra da yavaş yavaş takıma uyum sağlıyor. Bu arada en önemli konu, Sarra’nın duran topları kullanacak futbolcu olmasıdır. Çünkü bu takım santraforu İcardi’ye yan top çıkaramıyordu. Ama yeni transferlerden Sallai’de bildiğim kadarıyla iyi orta yapıyor. Bu demektir ki, Galatasaray yan toplar ve duran toplardan çok gol bulacaktır.
Bu arada “Futbolcu Öğütücüsü Okan Buruk’un yeni kurbanı, umarım Jelert olmaz.” Bunu da bir kenara not edelim. Bu arada Yusuf Demir ve Ziyech’i de unutmayalım. Bir teknik direktör düşünün ki, elinde Ziyech gibi bir maestrosu var ama kullanmasını bilmiyor. Neymiş koşmuyormuş. Okan Buruk’a “Hagi” hatırlatması yapayım. Çok mu pres yapıyordu, çok mu koşuyordu? Yoooo, zekasıyla top oynuyordu. Bazı zekâ özürlü yorumcular da Ziyech’in “Yüzü gülmeyen, gol attığı zaman sevinmeyen ve çevresine negatif enerji yaydığı için oynamasın” diyor. Bu zekâ özürlülere önerim “Yüzü gülen futbolcu seçmesi yaparak takıma kazandırmalarıdır…” Dünya üzerinde böyle akılsızca yorum yapan kaç kişi vardır acaba?
Hemen önümüzdeki hafta yapılacak “Derbi Maçı” hakkında az bir kelâm edelim. Kadıköy’de oynanacak “Fenerbahçe Galatasaray” derbisi çok ilginç olacak, bu kesin. Bir tarafta “Sonuç odaklı Mourinho” diğer tarafta “Klas ayakların iş yapmasını bekleyen, sistemi olmayan Okan Buruk…” Çok ilginç olacak. Bu maçı bence Okan Buruk çözecek. Nasıl mı? Rizespor maçına kadar “Dengesiz ve sistemsiz bir takım” yöneten Okan Buruk, Cumartesi günü ne yapacak? Sorunun ana unsuru bu… Galatasaray Salı günü Barış ile mi başlayacak? Birinci soru bu. Barış “Geçen sezon dahil 70’i aşkın maç oynadı…” Ben olsam asla Gaziantep maçında Barış’ı oynatmam. Bu arada Barış demişken, “Bu arkadaşa antrenmanlarda bol bol orta çalıştırın.” Barış “Orta yapmıyor, topu yerden kalabalığa vuruyor” böyle olunca top, o kalabalıkta birine çarpıyor. Ataklarda heba oluyor. Bir de Barış’a “Futbolun atletizm olmadığını ve on bir kişiyle oynandığı” konusu sık sık hatırlatılsın. Galatasaray’ın derbide Fenerbahçe’nin iki futbolcusu “Maximen ve Tadiç’e özel önlem alması gerek…” Ayrıca Dzeko’nun öne çıkarak stoperlerin dengesini bozma tuzağına düşülmemesi gerek. Fenerbahçe’nin yumuşak karnı Çağlar ve Ostervolde arasındaki hattır. Eğer bu ikili üzerine oynanırsa rahatlıkla gol atabilirler. Ama Okan Buruk Fenerbahçe Hocasının adından korkar da “Oyunu kendi yarı sahasında kabul etme” hatasına düşerse, işte o zaman “Fenerbahçe’nin 6-0 rekoru gelişir…” O zaman Okan Buruk, yönetim tarafından kapının önüne konur. Bizden uyarması.
Kadıköy’de zaferin parolası “Sakin olma…” Çünkü hem Mourinho hem de Mert Hakan Yandaş mutlaka “Tansiyonu yükselterek, Galatasaray’ın oyundan düşmesini sağlamak isteyecektir.” Geçen yıl bu tuzağa RAMS Ali Sami Yen’de düşmüşlerdi. Hakan bu sayede sözleşmesini uzattı. Hedef asla beraberlik olmamalıdır. Okan Buruk’un karşısında, bu derbileri “Çok oynamış ve sonuç alma ustası hoca var…” O yüzden kontrollü ve sakin olmak zorunda… Bu arada Barış ve Nellson’un rakibi elle itmesi alışkanlıklarından vazgeçmeleri çok önemli. Ayrıca Abdülkerim’inde ceza sahası içinde kolunu “halay çeker gibi uzatma huyu” konusunda uyarılması gerek… Futbolda, başarı detaylarda gizlidir. Mircea Lucescu bu konuda en güzel örnektir.
Bir iki sözde Trabzonspor - Beşiktaş maçı için söyleyelim. Beşiktaş derbide iki puan bıraktı. Burada Şenol Güneş’i tebrik etmek gerek. Kısa sürede takıma eli değmiş. Ancak erken gelen “Kırmızı Kart” hesapları Trabzon adına bozdu. Beşiktaş takımında az da olsa düşüş başladı. Tabii bunda “Beşiktaş takımının oyun düzeninin çözülmesinin” büyük payı var. Gedson’un “Sahte santrafor” sistemi yavaş yavaş çözülüyor.
Ayrıca Rafa Silva biraz kötü oynayınca, Beşiktaş duruyor. Ama Beşiktaş’ın Hollandalı Hocasının en önemli özelliği “Futbolcusunu kazanma anlayışı…” Birileri Okan Buruk’a bunu anlatsa iyi olacak. Karadeniz’de çok güzel bir maç izledik. Şu bir gerçek ki, Trabzonspor ve Beşiktaş “Şampiyonluk yarışının içinde olacaktır.”
Başakşehir’i de unutmayalım. Bu yarıştan kopma olacak mı? Türkiye’de “Şampiyonu ikinci dönem maçlar belirler.” Bu net ve değişmez” bir kuraldır…
Hoşça kalın.
NOT: Bize ulaşmak isteyen dostlar drglu19680621@gmail.com adresine mail atabilir. Düşünce ve önerilerinizi bekliyoruz. Sevgiyle kalın.