Bugün Uluslararası İlişkiler Uzmanı Cihan Günyel ile konuştuk…
Kendisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yapmış, üniversitelerde öğretim görevliliğinin yanı sıra çeşitli akademik çalışmalarda da bulunmuştur.
Bugün Kıymetli hocam Cihan Günyel, dış politikada gerçekleşen son durumları detaylıca analiz etti.
Trump başkanlığı ve kabinesi, İsrail- Hizbullah çatışması, Ukrayna –Rusya savaşı başta olmak üzere diğer konulara da değinen Sayın Günyel’in çarpıcı analizleri sizlerle…
1)Hocam öncelikle merhabalar. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
-Merhabalar, ben Dr. Cihan Günyel… Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaptım. Üniversitelerde öğretim görevliliği yanında akademik çalışmalarda da yer almaktayım. Ulusal haber kanallarında uzman yorumcu olarak yer alıyorum buna ek olarak da yine ulusal gazetelerde köşe yazıları, röportaj ve mülakatlarda bulunuyorum.
“UKRAYNA SAVAŞI, TRUMP’IN AVRUPALI MÜTTEFİKLERİ ÜZERİNDE KULANACAĞI BİR SOPA OLARAK EİNDE TUTACAĞI KOZDUR DİYEBİLİRİZ.”
2)Trump’ın tekrardan ABD başkanı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Trump halka verdiği savaşları durdurma sözünü tutabilir mi?
-Aslında herkesin başa baş geçmesini beklediği ABD seçimlerinden Trump, ezici bir zafer alarak herkesi biraz şaşırttı, yeterli delegenin yanında, temsilciler meclisi ve senatonun çoğunluğu yani kongrenin kendisi Cumhuriyetçilerin eline geçti. Trump’ın seçim konuşmalarında savaşları bitirme ve ABD’nin kendi meselelerine odaklanma (göç, ekonomi vs) sözlerini epeyce duyduk. Trump ilk görev süresinden sonra ikinci dönemine 4 yıl aradan sonra tekrar başlayacak ve bu sürede dünyada önemli gelişmeler yaşandı. Geçen 4 yıllık sürede dünya bir pandemi süreci yaşadı ve dünya ekonomisi ciddi bir darbe aldı. 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya savaşı ki savaş halen devam etmekte. 7 Ekim 2023 sonrası da Ortadoğu eski Ortadoğu olmaktan çıktı. Üstüne Çin ve Tayvan arasındaki gerginlik son günlerde yükselmiş durumda. Yaşanan bu gelişmelere bakıldığında Trump için özellikle savaşları bitirme sözünün gerçeğe dönmesi hayli çaba isteyen ve yol kat edilmesi gereken olgular. Uluslararası sistemin baş aktörü olan ABD’nin bu rolünden vazgeçmesine neden olabilecek adımlarda Trump’ın en büyük çelişkisi olacaktır. Özellikle uluslararası sistemin hegamonik gücü olan Batının lideri olan ABD’nin bu rolden geri adım atması Trump’ın da kararından ziyade ABD müesses nizamının ve Batılı müttefiklerinin yaklaşımını da ilgilendiren çok kapsamlı bir durum. Örnek verecek olursak Trump, Ukrayna’daki savaşı bitirme sözü verdi. Şimdi akla gelen şu? Nasıl bir bitirme durumu olacak? Basite indirgersek Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın istediği koşullarda bitiren ve buna paralel yapılacak bir barış anlaşması aslında Ukrayna ile beraber savaşta de facto yanında yer alan Batının yenilmesi potansiyelini beraberinde getirecektir ki bu durum, uluslararası sistemde Batının ve ABD’nin hegemonyasının mağlubiyeti şeklinde algılanacaktır. Bunun sonucu olarak Çin başta olmak üzere Batının uluslararası sistemdeki hegemonyasına karşı çıkan İran, Kuzey Kore gibi ülkelere cesaret vereceği aşikârdır. Özellikle Tayvan’ı kendi toprağı gören Çin’in Tayvan politikasına yaklaşımı değişiklik gösterecektir. Aynı şekilde İran’ın Ortadoğu politikalarında daha cüretkâr adımlar atması olasılık dışı düşünülmemelidir. Kısacası Ukrayna’da savaşı bitirme senaryoları, uluslararası sistemin nasıl ve ne yöne evirileceğini belirleme potansiyeline sahip ve Trump tüm olasılıkları göz önüne alarak savaşları bitirme koşullarını değerlendirmek zorunda kalacaktır. Hiç şüphe yok ki Ukrayna savaşı Trump’ın Avrupalı müttefikleri üzerinde kullanacağı bir sopa olarak elinde tutacağı koz diyebiliriz. Özellikle ABD-Avrupalı devletlerarasındaki silah ticareti önemli bir konu olarak Trump için bir ekonomik kazanç yaratma sürecini de beraberinde getirebilir.
“TRUMP’IN KABİNESİNDE BULUNAN KİŞİLERİN ORTAK YÖNÜ, HEPSİNİN AŞIRI İSRAİL YANLILARI OLMASIDIR.”
3)Trump’ın Kabinesi hakkında neler söylemek istersiniz?
-İlk izlenim olarak beklenilenin aksine “şahin kanat” şeklinde yorumlayabiliriz. Trump’ın seçim vaatlerinden olan savaşları bitirme yaklaşımına kâğıt üzerinde isimlere tek tek baktığımızda sanki çelişkili bir durumu havasını veriyor. Kabinede yer alacak İsimler belli ortak özelliklere sahip. Aşırı İsrail yanlısı, çin ile mücadeleden yana olan ve İran’a karşı yine sert politikaların hayata geçirilmesi noktasında buluşuyorlar. Dışişleri bakanlığına gelen Marco Rubio, ulusal güvenlik danışmanı Michael Waltz, CIA direktörü John Ratcliffe, İsrail Büyükelçiliği Mike Huckabee, Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Elise Stefanik en önemli ve kritik pozisyonlarda karar alıcılar oldular. Ortak yönleri dediğim gibi aşırı İsrail yanlısı olan bu isimlerin, 20 Kasım 2025 itibari ile göreve başlamasıyla Ortadoğu ve dünyayı ilgilendiren noktalarda sertlik yanlısı mı ya da diplomatik ilişkilerle sorunlara yaklaşacağı belli olacak. Şu an bu isimlerin geçmişine baktığımızda yahut geçmişte yaptıkları açıklamalara, bize Bush dönemini hatırlatıyor. Savaşların bittiği mi yoksa yeni çatışma alanlarının kapılarının mı açılacağı yeni bir 4 yıl mı yaşanacak ikilemi maalesef önümüzde duruyor.
“İSRAİL’İN ABD DESTEĞİ OLMADAN HİZBULLAH KARŞISINDA BAŞARILI OLMA ŞANSI ÇOK DÜŞÜK…”
4)İsrail’in Lübnan’daki ilerleyişini nasıl buluyorsunuz? Hizbullah İsrail için zorlayıcı bir güç müdür?
-7 Ekim 2023 sonrası İsrail, Batıdan özellikle ABD’den aldığı sonsuz destekle Gazze’de soykırım seviyesine varan ve Gazze’deki sivil halkı katleden yaklaşımının temeline Hamas ile hesaplaşmayı koydu ve topyekûn şiddet doktrinini hayata geçirdi. Aslında temelinde Filistin topraklarını her türlü yolla İsrail topraklarına dönüştürülmesi politikası olan ve 76 yıldır devam eden bu politikanın bir diğer ayağı da Lübnan’ın başarısız ve istikrarsız bir devlet olarak güvenlik bağlamında İsrail’e tehdit oluşturmaması yatmakta. Lübnan’ın özellikle stratejik ve su yönünden zengin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesi de bir başka İsrail yayılmacı politikası. Yine Batıdan ve ABD’den aldığı destekle İsrail hem ajandası bu planları hayata geçirmek hem de Hizbullah üzerinden İran’la Lübnan’da hesaplaşmak istiyor. Hizbullah’ı İran olarak değerlendiren İsrail, güvenlik ve terör gerekçesiyle Lübnan’da Hizbullah hedeflerine çok yönlü bir saldırı sürecine başladı. Liderlere suikasttan, ekonomik kurumların hedeflenmesine bunun yanı sıra sivil halkın bombalanması ve Gazze’deki katliamın bir benzerinin hayata geçirilmesi askeri hedefler dışında, sosyolojik, psikolojik, ekonomik gibi çok yönlü bir savaş konseptinin İsrail tarafından hayata geçirildiği ve Gazze’deki uluslararası hukukun ihlal edildiği bir sürecin Lübnan’da devreye sokulduğunu maalesef izliyoruz. İsrail, basın ve kamuoyuna gerçekleri yansıtmadığından asker kaybı başta olmak üzere kara harekâtındaki ilerlemeyle ilgili tam ve sağlıklı bir bilgi akışının alınmasına engel oluyor. Anladığımız kadarıyla hava saldırıları ile sivil katliamlarda bulunan İsrail’in karadaki ilerleyişinin başarılı olmada zorlandığını görüyoruz. Hizbullah, İran’ın en önemli vekil gücü ve yıllar içerisinde İran devrim muhafızları tarafından eğitildi. Askeri donanım ve ekonomik destekle beraber Hizbullah, Lübnan’da he askeri hem siyasi bir güç konumuna geldi. Bundan dolayıdır ki İsrail’in çok kapsamlı saldırısı, ABD desteği olmadan Hizbullah karşısında başarılı olma şansı çok düşük. İsrail, ABD ve Batı desteği ile uluslararası insancıl hukuku ihlal ederek sivil katliamlarla hem Gazze’de hem Lübnan’da ajandasındaki planları hayata geçirmek istiyor fakat şu gün itibari ile katliam ve soykırım dışında elde etmiş bir başarısı yok.
“NÜKLEER DOKTRİNİ HUSUSUNDA PUTİN’İN TRUMP’IN GÖREVE BAŞLAMASINI BEKLEDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM.”
5)Joe Biden ekibinin Ukrayna’ya füze onayı vermesi sonrası Rusya Devlet Başkanı Putin Nükleer Doktrini onadı. Bu onay bir nükleer savaşı tetikler mi?
-Biden’ın uzun menzilli füzelerin kullanımı için Ukrayna’ya izin vermesi, Putin’in güncellenmiş yeni nükleer doktrini onaylamasına sebep oldu diyebiliriz. Kısaca yeni nükleer doktrin, nükleer silaha sahip bir ülke tarafından desteklenen bir ülkenin Rusya topraklarına füze saldırısına karşı nükleer silah kullanımına onay veriyor. Buna ek olarak bir askeri ittifaka üye devletin Rusya’ya karşı saldırı yapması, Rusya’nın saldıran ülkeyi değil ayrıca tüm ittifak üyelerinin sorumlu olacağı ve hepsine karşılık verileceği de doktrinin kapsamına aldı. Bu da bize şunu gösteriyor yeni doktrinle beraber Rusya, ABD ve NATO’ya bir cevap vermiş durumda. Söylem üzerinde açıkçası bu yaklaşım bize hem Rusya’nın hem ABD ve NATO’nun çatışma ve savaş konseptinde yeni eşiklerin oluşmasına neden olduğu yönünde. Soğuk Savaş döneminden günümüze nükleer silah sahibi olan devletlerin ki özellikle Rusya ve ABD’nin SALT 1 SALT 2 gibi Nükleer silahların sınırlandırılması gibi antlaşmaların yapıldığı bir süreçten günümüzdeki yeni gelişmelere bakıldığında endişe verici olarak adlandırabiliriz. Her şeye rağmen Rusya ve ABD’nin nükleer silah kullanmada devlet aklı çerçevesinde hareket edecekleri aşikâr fakat son gelişmeler ışığında Ukrayna’da savaşın eşiğinin belli bir noktada durması veya geri çekilerek konvansiyonel savaş angajmanına dönüş yaklaşımı ve diplomasinin devreye sokulması, nükleer silahların kullanılmasını engelleyebilir. Özellikle Rusya’nın 20 Kasım 2025 itibariyle Trump’ın göreve başlamasını beklediğini ve savaşta atılacak adımların Trump ve Putin arasındaki diyaloğun sonucu olarak şekilleneceğini düşünüyorum.
6)Trump Yönetimi Ukrayna’ya destek sağlar mı? Ve yeni dönemde Trump-Putin yakınlaşmasını görebilir miyiz?
-Trump, seçim konuşmalarında Biden yönetiminin Ukrayna’ya sağladığı yardımları eleştirmiş, Amerikan halkın ödediği vergilerin başka bir ülke için harcandığı eleştirisini yapmıştı. Başkan seçilirse bu yardımları keseceğini, Amerikan halkının vergilerinin halka harcanacağını ve savaşı bir günde bitireceğini ifade etti. Bunu bir kenarda tutarsak ve 2016-2020 yılları arası ilk başkanlık döneminde Trump-Putin ilişkilerini göz önüne alırsak, bir yakınlaşma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Fakat buradaki zorluk seviyesi Trump için, savaşın sonlandırılmasının ABD ve Batı ittifakının yenilgisi ile mi olacağı ki bu da yukarıda belirttiğim gibi uluslararası sistemde ABD ve Batı hegemonyasının tartışıldığı bir süreci doğuracaktır. Genel düşüncem olarak ABD-Batı ve Rusya’nın kaybetmediği fakat Ukrayna’nın kaybettiği bir barış anlaşmasına ek olarak Rusya tehdidi kartını kullanacak olan Trump’ın Avrupalı müttefiklerine silah satışından yüksek rakamlar elde edeceğidir.
7)Türkiye’nin genel anlamdaki bu sıkıntılı ve kaotik süreçte neler yapması, hangi adımları atması gerekir?
-Aslında Türkiye uzunca bir zamandır bölgesel ve küresel bir aktör olarak dış politika ve jeopolitik sorunlar çerçevesinde dengeli, özerk, proaktif adımlar atıyor. Özellikle son 20 yıllık süreçte bunu görmekteyiz. Türkiye, uluslararası sistemdeki tüm aktörlerle dengeli ilişkiler kurmanın yanında devlet altı aktörlerle de görüşebilen ve diplomatik ilişkiler geliştirerek sorunların çatışma dışı araçlarla çözülmesi yönünde adımlar atan önemli bir aktör konumunda. Rusya ve Ukrayna arasında barış görüşmelerinin sağlanması, Tahıl koridoru anlaşmasının imzalanması, Somali, Suriye, Libya gibi çatışmalı bölgelerde hem diplomatik hem askeri gücü ile sorunların çözümünde rol almakta. Buna ek olarak BM, NATO, AB, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kurumlarda sorunların çözümünde aktif politika yürütmekte. Çatışma odaklı sorun çözme mekanizmaları yerine politik ve diplomatik çözüm araçları Türkiye’nin benimsediği nokta fakat elbette yaşan süreç Türkiye’nin önemli bir askeri caydırıcı güç olarak da adımlar atmasını sağlamıştır. Özellikle yerli ve milli savunma sanayindeki başarılar bunu göstermektedir. Özellikle günümüzde dışa bağımlılığı azaltan ve siber saldırılar üzerinden yaşanabilecek askeri ve savunma zaafları yerli ve milli sanayi sayesinde giderilmeye başlandı. KAAN savaş uçağı, yerli hava savunma sistemi projesine başlanması, İHA ve SİHA alanındaki başarılarımız bunun en bariz örnekleri. 19 Kasım’da Bayraktar TB-3’ün TCG Anadolu gemisinden kısa pistten kalkış ve iniş testlerinin başarı ile sonuçlanması, bize gurur kaynağı oldu ki bu da deniz ve hava unsurlarının aynı anda kullanılmasında yeni bir konseptin hayata geçirildiğini gösteriyor. Yaşanan bu gelişme bize Türkiye’nin caydırıcı gücünde yeni bir atılım yaptığının işareti. Günümüz gelişmeleri bize Türkiye’nin diplomatik bir güç olmasının yanında milli ve yerli bir savunma konseptiyle caydırıcı gücünün de olduğu diplomasi ve caydırıcı güç unsurlarının beraber hareket ettiği yaklaşımın esas alındığı bir dış politika eksenini gösteriyor. Dış politika eksenin bu doğrultuda devam etmesi kanaatimce doğru hamle olacaktır.
-Röportaj için teşekkür ederim…
-Ben teşekkür ederim…