Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in laiklik üzerine yaptığı açıklamalar, yalnızca eğitim sistemimizin tarafsızlığına ve bilimselliğine gölge düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumun ortak değerleri üzerinde tehlikeli bir tartışma alanı açıyor. Laiklik, sadece anayasal bir ilke değil, farklı inanç ve görüşlere sahip bireylerin barış içinde bir arada yaşayabilmesinin temel dayanağıdır. Ancak bu tartışmaların gölgesinde, eğitimin en önemli misyonu olan gençlerin mesleki ve bilimsel yeterlilikle donatılması meselesi de göz ardı ediliyor.
Türkiye’nin eğitim sistemi, gençleri iş dünyasına hazırlamakta yetersiz kalıyor. Akademik eğitime gereğinden fazla odaklanılması, mesleki eğitimleri geri plana itmiş durumda. Bu durum, hem iş gücü piyasasında nitelikli eleman açığına hem de genç işsizlik oranlarının artmasına neden oluyor. TÜİK verilerine göre, genç işsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaşmış durumda. Bu rakamlar, eğitim sistemimizin hem bireylerin iş bulma becerilerini geliştirmekte hem de ekonomik kalkınmaya katkı sağlamakta başarısız kaldığını gösteriyor.
Mesleki eğitimin önemi, bu noktada daha da belirginleşiyor. Ancak son dönemde yaşanan tasarruf tedbirleri, bu alanda ilerleme kaydetmek yerine sorunları derinleştiriyor. Tasarruf tedbirleri kapsamında belediyeler ile halk eğitim merkezleri arasında yapılan protokoller çerçevesinde mesleki eğitim verecek hocaların maaşlarının Halk Eğitim Merkezleri tarafından ödenmesi gerekirken, bu maaşların ödenmediği görülmektedir. Halk eğitim merkezleri, tasarruf tedbirlerini gerekçe göstererek bu sorumluluktan kaçınmakta, belediyeler ise hocaların maaşlarını kendi bütçelerinden karşılamak zorunda kalmaktadır. Bu durum, belediyelerin zaten sınırlı olan kaynaklarını daha da zorlamaktadır.
Mesleki eğitim gibi toplumun kalkınması için kritik öneme sahip bir alanda hocaların maaşlarının ödenmemesi, yalnızca eğitim hizmetlerini aksatmakla kalmıyor, aynı zamanda eğitimin kalitesini ve sürekliliğini de ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Bu gibi uygulamalar, devletin eğitim politikalarındaki sorumluluğunu yerine getirmekte başarısız olduğunun açık bir göstergesidir.
Eğitimdeki bu finansal ve organizasyonel sorunlar, iş gücü piyasasıyla olan kopukluğu daha da derinleştirmektedir. Örneğin, bir sanayi bölgesinde yapılan saha çalışmasında, gençlerin iş bulamadığı, buna karşın aynı bölgede birçok işletmenin ara eleman açığı olduğu tespit edilmiştir. Mesleki eğitimlerin bu boşluğu doldurması beklenirken, tasarruf tedbirleriyle baltalanması, sistemin çözüm üreten değil, sorun yaratan bir yapıya dönüştüğünü göstermektedir.
Sayın Bakan’a çağrımız, eğitimi ideolojik tartışmalardan arındırarak, bilimsel temeller üzerine kurulu, üretimi ve istihdamı önceleyen bir yapıya dönüştürmektir. Laiklik, eğitim sistemimizin tarafsızlığı ve kapsayıcılığı için bir mihenk taşıdır. Ancak laikliğin korunması ve mesleki eğitimlerin geliştirilmesi, birbirinden ayrı düşünülemez.
Türkiye’nin genç işsizliğini azaltacak, ekonomik kalkınmayı güçlendirecek ve toplumsal barış ortamını sağlayacak tek yol, laiklikten ödün vermeden bilime dayalı ve kapsayıcı bir eğitim sistemine yatırım yapmaktır. Mesleki eğitimler için hocaların maaşlarını dahi ödeyemeyen bir sistem, topluma ışık tutmak bir yana, bireyleri karanlığa mahkûm etmektedir. Türkiye’nin yarınlarını kurtarmak için eğitim sistemimizde köklü değişiklikler şarttır.