İçinde bulunduğumuz zaman diliminin moda tabiri üzerine düşüncelerimizi paylaşmanın zamanı geldi sanırım.
Kimilerinin memleketin geleceğini emanet etmekten kaçınmadığı, kimilerinin de yine memleketin geleceği üzerine kara bir kâbus gibi çökeceğini düşünüp dillendirdiği bu kuşağın, ekonomik sosyal ve kültürel alandaki etkileşimlerini enine boyuna irdeleyip inceleyelim.
Kimdir bu Z kuşağı?
Belli bir yaş gurubuna sıkıştırılmak istense de aslında Z kuşağı dediğimiz hayat tecrübesi çok az olup teorik varsayımlar üzerinden hayatı hepimizden iyi okuyup hepimizden çok daha iyi bilen bir kitle diyebiliriz.
Öyle ki aklınıza gelebilecek her konuyu sizden, hatta o konunun uzmanlarından bile daha iyi bilen ve bunu her platformda dillendirmekten çekinmeyerek bulunduğu ortamda sivrilip kendi doğrusunu herkese sert ve saygısız ifadelerle aşılamaya çalışan bu cehalet ordusunun yaşayışına kısaca bir göz gezdirelim.
Hayatlarında olmazsa olmaz denilen iki olguları vardır.
İnternet ortamındaki sosyal ağlar ve uyku.
Çocukluktan hatta bebeklikten başlayan ekran bağımlılığı ilerleyen zaman dilimlerinde reel hayatın ve bu hayatın beraberinde getirdiği bütün güzelliklerin yok edilmesi sorununu getiriyor. Farkında dahi olmadan sanal bir dünyanın içine hapsolan bu kitle sosyal hayatı özellikle insan ilişkilerini tanımıyor.
Bunu örnekleyelim;
Çocukluğunda yaşıtlarıyla köşe kapmaca yada saklambaç oynamayanın, o yaşlardaki çıkardan uzak masum dostluğu öğrenme ve o güzelliği ömrünün herhangi bir evresinde bir kere daha yakalama şansı var mıdır? Yine çocukluğunda evcilik oynamayan bir kız çocuğuna ailenin birliğini, bütünlüğünü ve güzelliğini kim anlatabilecek?
Bu örnekleri sayfalarca çoğaltmamız mümkün.
Sonuç olarak çocukluğun ekran karşısında oyun oynamak olduğunu düşünerek büyüyen bu nesil ileriki yaşlarda da bu alışkanlığını istemeden de olsa devam ettirmekte.
Hepimiz şahit olmuşuzdur.
Mesela bir kefede üç beş genç toplanmış adını dahi duymadığım bir şeyler içiyor ama bunu yaparken de ellerinden telefonu düşürmüyorlar. Yanındaki kişi ile sosyal ağ üzerinden konuşanlara bile denk geldiğimiz olmuştur.
Sohbet esnasında karşımızdaki kişinin yüz ifadelerinin hatta gülüşünün dahi yerini bir takım emojiler almış. Bir gülüşün insan psikolojisi üzerinde bıraktığı o muhteşem duygunun tadını bilmeyen bu nesile acımalı mıyız?
Bilmiyorum…
Sohbetimizin ilk bölümünde Z kuşağını her şeyi herkesten çok daha iyi bildiğini söylemiştik. Şimdi bu konuyu bizzat yaşadığım bir olay üzerinden irdeleyelim.
Birkaç ay önce soğuk algınlığından dolayı aynı zamanda arkadaşım olan aile hekimimin muayenehanesine gittim. Hemen önümde on yedi yaşlarında bir çocuk ve annesi vardı. Doktora derdini anlatan anne depresyon ilacı kullandığını ve mevcut ilacının bittiğini söyleyip yeniden rapor yazmasını istedi. Doktor önce bilgisayardan bir şeyleri kontrol etti sonrada bir şeyler yazmaya başladı. O arada genç, doktordan. Bu ilacın annesi için yeterli olmadığını daha kuvvetli bir doz yazmasını istedi. Bilgisayardan kafasını kaldıran doktor önce gence baktı sonra yapmakta olduğu işe devam etti. Bunun üzerine her şeyi çok iyi bilen gencimiz doktora bir ilaç ismi söyleyip annesinin reçetesine o ilacı eklemesini söyledi. Yeniden başını kaldıran doktor gence bir süre baktı sonra başını yana sallayarak işini yapmaya devam etti. Anne çocuk doktorun yanından ayrılınca arkadaşım olan doktora gülerek “boşuna okumuşsun hocam” dedim oda gülerek “valla öyle, bunlar her şeyi bizden iyi biliyor” dedi.
Sonuç olarak annesinin hastalığını ve tedavisini yıllarca okuyup mesleğini yaparak insanlara şifa vermeye çalışan bir doktordan daha iyi bildiğini düşünen bu gençlerin bu hale gelmelerindeki kabahati kim üstlenecek ?
Ha birazda bu Z kuşağının beslenme şekillerinden de bahsedelim.
Mesela kahvaltı diye bir sorunları yoktur. Zaten kahvaltı saatlerinde genelde uykuda olurlar. Uykuda değilseler de annelerinin hazırladığı peynirli zeytinli reçelli vb. gibi kahvaltılıklara asla bakmazlar. Onun yerine yulaf ezmesi ya da ne bileyim hindi füme falan filan bir şeyler yerler bununla da kalmayıp yedikleri şeylerin sağlıklı olduğunu şiddetle iddia ederler. Bütün hekimlerin sebzeli etli tencere yemeklerinin bereketi ve sağlıklılığından bahsetmesi onların umurunda değildir. Onlar için sağlıklı ve güzel olan saçma bir hamburger yada bir takım hazır gıdalar dan başka bir şey değildir.
Kitap okumazlar…
Mesela; Tolstoy’u, Dostoyevski’yi Peyami Safa’yı duymuşlardır ama felsefelerinden haberleri bile yoktur. Arada çok okuduğunu iddia edenler çıkar. O okuduğunu düşünenler de genelde sanal kitapları tercih ederek kitap kokusunun ruhu okşayan hoşluğunu yaşayamazlar.
Zaman zaman katıldığımız kitap fuarlarında kendilerini yazar statüsünde gören ama aslında ismini yazabilmekten aciz olan yakışıklı ergen züppelerin masalarının önünde uzun kuyruklara şahit olabiliyorum. Görselliğin düşünce ve bilgeliğin çok önünde olduğu bu ortamları emperyalizme eden yayınevleri Z kuşağının hoşuna gitmesi muhtemel her objeyi kullanarak (ki bunların başında şehvet geliyor) içi boş kitaplarla düşüncelerini uyuşturarak ceplerindeki parayı alıyor. Kitabı yazdığı iddia edilen ( genelde bu kitapları yazanlar başkalarıdır) sosyal medya fenomeni züppeyle selfi yapıp sosyal hesaplarında paylaşarak takipçilerine hava atmayı planlayan gençler içinde düşürüldükleri tuzağın farkında bile olamıyor.
Televizyonda seyretmezler. Hele haber programları ya da belgesel türlerine bakarak asla vakit kaybetmezler. Bunu yerine sanal ağlardaki kendilerini fenomen ilan eden saçma sapan insanların çok izlenip çok para kazanmak uğruna yaptıkları rezillikleri imrenerek izlerler, hemen hepsi bir gün o fenomenlerin bulunduğu seviyeye gelmeye can atarlar.
Örf ve geleneklerimize aykırı bu videoları büyük bir keyifle izleyen bu kuşağın herhangi bir bireyini uyarmaya kalktığınızda alacağınız cevap. “Hangi devirde yaşıyorsun, sen ne anlarsın, dünyadan bile haberin yok” olacaktır.
Z kuşağının zaman içerisindeki yolculuğunu, bu yolculuğun toplum üzerindeki etkisi ve sonuçlarını sebepleri ile birlikte bir sonraki yazımızda işleyeceğiz.
Sevgi ve selam ile…
Kimilerinin memleketin geleceğini emanet etmekten kaçınmadığı, kimilerinin de yine memleketin geleceği üzerine kara bir kâbus gibi çökeceğini düşünüp dillendirdiği bu kuşağın, ekonomik sosyal ve kültürel alandaki etkileşimlerini enine boyuna irdeleyip inceleyelim.
Kimdir bu Z kuşağı?
Belli bir yaş gurubuna sıkıştırılmak istense de aslında Z kuşağı dediğimiz hayat tecrübesi çok az olup teorik varsayımlar üzerinden hayatı hepimizden iyi okuyup hepimizden çok daha iyi bilen bir kitle diyebiliriz.
Öyle ki aklınıza gelebilecek her konuyu sizden, hatta o konunun uzmanlarından bile daha iyi bilen ve bunu her platformda dillendirmekten çekinmeyerek bulunduğu ortamda sivrilip kendi doğrusunu herkese sert ve saygısız ifadelerle aşılamaya çalışan bu cehalet ordusunun yaşayışına kısaca bir göz gezdirelim.
Hayatlarında olmazsa olmaz denilen iki olguları vardır.
İnternet ortamındaki sosyal ağlar ve uyku.
Çocukluktan hatta bebeklikten başlayan ekran bağımlılığı ilerleyen zaman dilimlerinde reel hayatın ve bu hayatın beraberinde getirdiği bütün güzelliklerin yok edilmesi sorununu getiriyor. Farkında dahi olmadan sanal bir dünyanın içine hapsolan bu kitle sosyal hayatı özellikle insan ilişkilerini tanımıyor.
Bunu örnekleyelim;
Çocukluğunda yaşıtlarıyla köşe kapmaca yada saklambaç oynamayanın, o yaşlardaki çıkardan uzak masum dostluğu öğrenme ve o güzelliği ömrünün herhangi bir evresinde bir kere daha yakalama şansı var mıdır? Yine çocukluğunda evcilik oynamayan bir kız çocuğuna ailenin birliğini, bütünlüğünü ve güzelliğini kim anlatabilecek?
Bu örnekleri sayfalarca çoğaltmamız mümkün.
Sonuç olarak çocukluğun ekran karşısında oyun oynamak olduğunu düşünerek büyüyen bu nesil ileriki yaşlarda da bu alışkanlığını istemeden de olsa devam ettirmekte.
Hepimiz şahit olmuşuzdur.
Mesela bir kefede üç beş genç toplanmış adını dahi duymadığım bir şeyler içiyor ama bunu yaparken de ellerinden telefonu düşürmüyorlar. Yanındaki kişi ile sosyal ağ üzerinden konuşanlara bile denk geldiğimiz olmuştur.
Sohbet esnasında karşımızdaki kişinin yüz ifadelerinin hatta gülüşünün dahi yerini bir takım emojiler almış. Bir gülüşün insan psikolojisi üzerinde bıraktığı o muhteşem duygunun tadını bilmeyen bu nesile acımalı mıyız?
Bilmiyorum…
Sohbetimizin ilk bölümünde Z kuşağını her şeyi herkesten çok daha iyi bildiğini söylemiştik. Şimdi bu konuyu bizzat yaşadığım bir olay üzerinden irdeleyelim.
Birkaç ay önce soğuk algınlığından dolayı aynı zamanda arkadaşım olan aile hekimimin muayenehanesine gittim. Hemen önümde on yedi yaşlarında bir çocuk ve annesi vardı. Doktora derdini anlatan anne depresyon ilacı kullandığını ve mevcut ilacının bittiğini söyleyip yeniden rapor yazmasını istedi. Doktor önce bilgisayardan bir şeyleri kontrol etti sonrada bir şeyler yazmaya başladı. O arada genç, doktordan. Bu ilacın annesi için yeterli olmadığını daha kuvvetli bir doz yazmasını istedi. Bilgisayardan kafasını kaldıran doktor önce gence baktı sonra yapmakta olduğu işe devam etti. Bunun üzerine her şeyi çok iyi bilen gencimiz doktora bir ilaç ismi söyleyip annesinin reçetesine o ilacı eklemesini söyledi. Yeniden başını kaldıran doktor gence bir süre baktı sonra başını yana sallayarak işini yapmaya devam etti. Anne çocuk doktorun yanından ayrılınca arkadaşım olan doktora gülerek “boşuna okumuşsun hocam” dedim oda gülerek “valla öyle, bunlar her şeyi bizden iyi biliyor” dedi.
Sonuç olarak annesinin hastalığını ve tedavisini yıllarca okuyup mesleğini yaparak insanlara şifa vermeye çalışan bir doktordan daha iyi bildiğini düşünen bu gençlerin bu hale gelmelerindeki kabahati kim üstlenecek ?
Ha birazda bu Z kuşağının beslenme şekillerinden de bahsedelim.
Mesela kahvaltı diye bir sorunları yoktur. Zaten kahvaltı saatlerinde genelde uykuda olurlar. Uykuda değilseler de annelerinin hazırladığı peynirli zeytinli reçelli vb. gibi kahvaltılıklara asla bakmazlar. Onun yerine yulaf ezmesi ya da ne bileyim hindi füme falan filan bir şeyler yerler bununla da kalmayıp yedikleri şeylerin sağlıklı olduğunu şiddetle iddia ederler. Bütün hekimlerin sebzeli etli tencere yemeklerinin bereketi ve sağlıklılığından bahsetmesi onların umurunda değildir. Onlar için sağlıklı ve güzel olan saçma bir hamburger yada bir takım hazır gıdalar dan başka bir şey değildir.
Kitap okumazlar…
Mesela; Tolstoy’u, Dostoyevski’yi Peyami Safa’yı duymuşlardır ama felsefelerinden haberleri bile yoktur. Arada çok okuduğunu iddia edenler çıkar. O okuduğunu düşünenler de genelde sanal kitapları tercih ederek kitap kokusunun ruhu okşayan hoşluğunu yaşayamazlar.
Zaman zaman katıldığımız kitap fuarlarında kendilerini yazar statüsünde gören ama aslında ismini yazabilmekten aciz olan yakışıklı ergen züppelerin masalarının önünde uzun kuyruklara şahit olabiliyorum. Görselliğin düşünce ve bilgeliğin çok önünde olduğu bu ortamları emperyalizme eden yayınevleri Z kuşağının hoşuna gitmesi muhtemel her objeyi kullanarak (ki bunların başında şehvet geliyor) içi boş kitaplarla düşüncelerini uyuşturarak ceplerindeki parayı alıyor. Kitabı yazdığı iddia edilen ( genelde bu kitapları yazanlar başkalarıdır) sosyal medya fenomeni züppeyle selfi yapıp sosyal hesaplarında paylaşarak takipçilerine hava atmayı planlayan gençler içinde düşürüldükleri tuzağın farkında bile olamıyor.
Televizyonda seyretmezler. Hele haber programları ya da belgesel türlerine bakarak asla vakit kaybetmezler. Bunu yerine sanal ağlardaki kendilerini fenomen ilan eden saçma sapan insanların çok izlenip çok para kazanmak uğruna yaptıkları rezillikleri imrenerek izlerler, hemen hepsi bir gün o fenomenlerin bulunduğu seviyeye gelmeye can atarlar.
Örf ve geleneklerimize aykırı bu videoları büyük bir keyifle izleyen bu kuşağın herhangi bir bireyini uyarmaya kalktığınızda alacağınız cevap. “Hangi devirde yaşıyorsun, sen ne anlarsın, dünyadan bile haberin yok” olacaktır.
Z kuşağının zaman içerisindeki yolculuğunu, bu yolculuğun toplum üzerindeki etkisi ve sonuçlarını sebepleri ile birlikte bir sonraki yazımızda işleyeceğiz.
Sevgi ve selam ile…