Kişiler yaşamları boyunca dik durmalı, ilkeli olmalı, sürün genleşmemelidirler. Yalnız bizde değil belki tüm dünyada dik durmanın, kişilikli davranmanın bir maliyeti vardır. Dik duruş, başkaldırı, düzgün davranış, geniş kitlelere “kötü örnek” olmasın diye dik duranlar, dik durmaya çalışanlar bir şekilde cezalandırılır, en azından dışlanırlar.
Buna karşı yalakalar, sürüngenler, fırsatçılar, her kalıba uyanlar ödüllendirilir. Lakin duruşunuz net olsun rüzgarın yönü ve etkisine göre hareket etmek gibi ya da Baş eğmek ve baş eğdirmek, her iki durumda da mücadelesiz ve karşı koymasız, dolayısıyla barışçıl ve huzur getiren bir yolmuş gibi duruyor ilk başta. Oysa incitmemek için/ karşınızdakini rahatsız etmemek için bakışlarınızı eğmeniz, bazı durumlarda gerekli olabiliyor bazen. Bu, sizi nezaketli ve erdemli yapan bir özellik olmakla birlikte bir zorbalık, haksızlık veya adaletsizlik karşısında hatta doğru bilmediğiniz bir durum karşısında başınızı eğmeniz sizi yer ve bitirir. Kim ister böyle bir kişiliğe sahip olmayı? Ufka/ geleceğe bakmak varken kim ister başını eğmeyi Oysa toplum genellikle karşı çıkışlardan ve protestolardan pek hoşlanmaz. Eğer bıçak kemiğe dayanmamışsa çoğunluk, haksızlık ve zorbalık karşısında başını eğmeyi/ görmezden gelmeyi seçebilir/ seçer. Kolayına gelen budur. Mücadelenin yaratacağı bilinmezlikten ve karmaşadan korkar. Gündelik düzeninin, rutinlerin, garanti edilmiş konforun uzağına düşebilme riski endişelendirir toplumları. Özellikle de mevcut işleyişlerin bir ucundan iyi-kötü yararlanabilen/ getiri sağlayan insanlar, gruplar seslerini çıkartmazlar. Ama nereye kadar bazen, bazı gözü pek ve ufka bakan toplum kesimleri aşar bu korku duvarını…
Sağlıcakla kalın