Değerli arkadaşlar bugünkü röportajımızın konusu yine Doğu Türkistan’dır. Bugün Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Sayın Dolkun İsa ile konuştuk.
Dolkun İsa’nın biricik annesi Çin Komünist Rejimi tarafından toplama kampında öldürüldü.
Ağabeyine 20 yıl, kardeşine ise müebbet hapis cezası verildi.
Her şeye rağmen büyük bir mücadele örneği gösteren Sayın Dolkun İsa Bey, inançla davasını savunmaya devam ediyor. İki ülke hariç dünyanın her yerinde toplantılar düzenliyor, Doğu Türkistan’daki zulmü anlatıyor, diplomasi yoluyla soydaşlarımız adına kazançlar elde etmeye çalışıyor.
Sayın Dolkun İsa Bey’in sadece iki ülkeye giremediğini söylemişti. Bu ülkelerden birincisi Çin ki zaten kendisi bu ülkeye karşı açık bir şekilde hedefte… Çin her taraftan Sayın Başkanın ailesine zarar verip, onu dava konusunda engellemeye çalışıyor. Bu ülkeye giremeyişi normaldir. Fakat giriş yapamadığı ikinci ülkeye vereceğim cevap herkesi şaşırtmaya yetecektir.
Evet, Uygur Kurultay Başkanının giriş yapamadığı ikinci ülke Türkiye…
Doğu Türkistan’ın, soydaşlarımızın, Türk kardeşlerimizin savunucularından biri olan Uygur Kurultay Başkanı’nın Türkiye’ye giriş yasağı var.
Bu büyük bir utanç kaynağıdır ve bu hususu kınıyor, yasağın bir an evvel kaldırılmasını temenni ediyorum. Soydaşlarımız adına her şeyinden vazgeçip çabalayan bir Uygur Davalısının Türkiye’ye giriş yasağının bulunması hüzün vericidir. Destek verilmesi gerekilirken karşılanan bu netice koca bir acıdan başka bir şey de değildir.
Dolkun İsa Bey “Doğu Türkistan Halkının gözünde Türkiye, kurtarıcı konumdadır” diyor. Özellikle Türkiye, bu hususta gerekli diplomasi ilişkilerini yapamıyor, soydaşlarımıza gerekli desteği ne yazık ki sağlayamıyor. Bu konunun daha çok ön plana çekilmesini temenni ediyorum.
Bu röportajımızda Sayın Dokun İsa Bey Uygur Davası adına çok önemli konuların altını çizdi. Kendisine bu kutsal davaya verdiği mücadele adına şükran sunar, röportaj adına teşekkür ederim.
Dünya Uygur Kurultay Başkanı Sayın Dolkun İsa Bey ile röportajımız sizlerle…
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
-Ben Dolkun İsa, Dünya Uygur Kurultayı başkanıyım. 1967 yılında Doğu Türkistan, Aksu’da dünyaya geldim. 1984-1988 yılları arasında Xinjiang (Doğu Türkistan) Üniversitesinde okurken, Gençlik Hareketini başlattık. Milletimizi bilinçlendirmek adına Fen ve Medeniyet Öğrenci Birliğini kurduk. O zamanki haksızlıklara karşı öğrencileri teşkilatlandırmamın sonucunda 4 ay ev hapsinin ardından üniversiteden atıldım. 1994-1996 yılları arasında Türkiye’de eğitim gördüm. ‘96’da ise Almanya’ya geldim. 30 yıldan bu yana diasporada milli davamızın bir neferi olarak devam etmekteyim. 2004 yılında yol arkadaşlarımızla birlikte Dünya Uygur Kurultayını (DUK) kurduk ve 2017 yılından beri de DUK’un başkanlığını yapmaktayım.
Başkanlığını yürüttüğünüz DUK’un faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz?
-DUK olarak, diasporadaki Uygurların temsilcisi olma sıfatımızla dünya çapında çeşitli lobicilik faaliyetleri yürütmekteyiz. Örneğin, Birleşmiş Milletlerde özellikle insan haklarıyla alakalı organlarında faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Bir diğer faaliyet noktamız ise Avrupa Birliğine bağlı Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyinde, Uygurlara yapılan zulmü dile getirmek ve bunu durdurmak için çalışmalar yapmak. Bunun için Avrupa Parlamentosunda Uygur Dostluk Gruplarını kurduk. Bunun dışında çeşitli ülkelerin hükümet ve milli meclisleri/parlamentoları içinde de faaliyetlerimiz devam etmektedir. Uluslararası kuruluşlarla da yoğun bir şekilde ortak çalışmalar yürütmekteyiz. 2020 yılında Doğu Türkistan’daki köle işçiliği durdurmak adına başlattığımız seferberliğe DUK başta olmak üzere 460’dan fazla uluslararası işçi hakları örgütü, sivil toplum kuruluşları, işçi sendikaları da ortak oldu. Aynı zamanda genç nesilleri de yetiştirmek ve davamıza katmak adına yılda birkaç kez gençlerimize yönelik eğitim programları da organize etmekteyiz. DUK’un bir diğer önemli çalışma alanı ise Çin'den göç etmiş olan Uygurların komşu ülkelerden Çin’e geri iade edilmesi. Bu durumun uzun bir geçmişi olmakla beraber, bu sebeple zorda kalan Uygur vatandaşlarımıza da yardım etmek için elimizden geleni yapmaktayız. Tüm bunlarla beraber Birleşmiş Milletlere güncel durumla bağlantılı çeşitli raporlar takdim ettik ve yıllık olarak da Doğu Türkistan’daki insan hakları konusunda makaleler yayınlamaktayız. Şartlarımız kısıtlı olsa da, diasporada hem siyasi hem de milli kimliğimizi ve kültürümüzü korumak adına çalışmalarımızı devam ettirmekteyiz.
“TÜRKİYE’YE GİRİŞ YASAĞIM VAR VE BU YASAK HALA DEVAM ETMEKTE.”
2006 yılında Türkiye’ye girişiniz yasaklanmıştı. Yasak bir ara kaldırıldı sonra tekrar getirildi. Hala Türkiye’ye girişiniz yasak mı? Yasaksa bunun sebebi nedir?
-Türkiye’ye girişim 2006’da kısıtlamış olup, 2008’de Antalya Havalimanından geri çevrildiğimden bu yana Türkiye’ye giriş yapamamaktayım. Hatta 2021 yılında avukatım vasıtasıyla Ankara İdare Mahkemesinde dava açmamızın sonucunda bu karardan dönülse de 2021 yılının Eylül ayında yeniden sınırdan geri çevrildim. Halen Türkiye’ye giriş yasağım devam etmekte. Bunun sebebinin Çin’in sınır ötesi baskılarının Türkiye’deki etkisi olduğu kanaatindeyim. Ben Türkiye’de eğitim gördüm, yüksek lisansımı Türkiye’de tamamladım. Türkiye’yi en az bir Türk vatandaşı kadar seven, kendi anavatanımın yerine koyan hatta yeri geldiğinde uluslararası arenada Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda hareket eden birisiyim. Türkiye’ye zarar vermem ya da Türk kanunlarını ihlal etmem gibi bir durum söz konusu bile değil. Giriş yasağımın tamamen Çin’in Türkiye’ye uyguladığı diplomatik baskıdan ötürü devam ettiğini düşünüyorum.
“KARŞILAŞTIĞIMIZ EN BÜYÜK SORUN; MÜSLÜMAN VE TÜRK DÜNYASININ DOĞU TÜRKİSTAN MESELESİNE GEREKEN ÖNEMİ VERMEMELERİDİR.”
Siz dünyanın çeşitli bölgelerinde toplantılara katılıyor ve diplomasi içeren mücadeleler veriyorsunuz. Doğu Türkistan mücadelesinde yapılan eksiklikleri anlatır mısınız? Bu kutsal mücadelede ne tür eksiklikler mevcut?
-Elbette, dünyanın dört bir yanında toplantılar düzenlemekteyiz. Karşımıza çıkan zorluklar arasında insan gücümüzün yetersiz olması var. Amerika, Kanada, Avrupa ve Türkiye’de Uygur toplulukları mevcut lakin dünya buralardan ibaret değil. Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu’ya bu bölgelerde çok fazla Uygur nüfusu olmadığı için ulaşmakta güçlük çekiyoruz fakat ekonomik kısıtlamalara rağmen davamızı buralara da ulaştırmak için çalışmalarımız devam etmekte. Geçtiğimiz yıl Latin Amerika’da Brezilya, Şili, Arjantin ve Kosta Rika olmak üzere dört ülkeyi ziyarette bulunduk. Bu ülkelerdeki politikacılarla, dışişleri bakanlıklarıyla, basın mensuplarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve üniversitelerle görüşmeler gerçekleştirdik ve iyi sonuçlar aldık.
Şu an karşılaştığımız en büyük sorunlar finansal kısıtlamalar, Müslüman ve dahi Türk dünyasının Çin ile olan ekonomik ilişkilerini önceleyerek Doğu Türkistan meselesine önem vermemesi. Kazakistan, Kırgızistan gibi komşu ülkelerimizin kendi menfaatlerini düşünerek Çin ile aynı safta yer alması ve Uygurlara yapılan zulme göz yummaları en çok canımızı acıtan durumlardan biri.
Çin’i durduracak bir güç var mı? Ya da şöyle sorayım, size göre Çin nasıl durdurulabilir?
-Günümüzde Çin özellikle ekonomik anlamda dünyanın süper güçlerinden birisi ve dünya ekonomisini kendi eli altında tekelleştirmeyi amaçlamakta... Bu gücün karşısında durabilecek başka bir güç daha var mı sorusu zor bir soru. Çin zalim ve adaletsizce yönetilen bir devlet, lakin tarihte ne imparatorluklar, ne zalim hâkimiyetler yıkıldı. Çin de elbet bir gün devrilecektir Çünkü Çin’in zulmü yalnızca Uygurlara değil, Tibetlilere de, kendi halkına da. Hong Kong’un demokrasisinin elinden aldığı yetmiyormuşçasına Tayvan için de bir tehdit arz etmekte. Çin’in kendi halkının da komünist yönetime karşı büyük bir garezi var fakat buna karşı çıkamıyorlar. Evet, Uygurlar bugün soykırıma uğruyor olabilirler ama bu sonsuza dek sürmeyecek. Az önce söylediğim gibi, dünya üzerinde nice imparatorluklar yıkıldı, Sovyetler Birliği gibi bir devlet yıkıldı. Bu yüzden mücadelemizde umudumuzu kaybetmemeliyiz, bugün dünyada haksızlığın diz boyu olduğuna şahit olmaktayız fakat yine de adalet duygusuna sahip olan insanlık var olduğu sürece muvaffak olabileceğimize inancımız tam. Bundan 10, hatta 5-6 yıl öncesine değin, Uygur meselesi şu an olduğu kadar bilinen ve sahip çıkılan bir sorun değildi. Birçok devletin, uluslararası medyanın dikkatini bile çekmeyen bir meseleydi. Bugün ise gerek Birleşmiş Milletlerde gerekse devletlerin kendi iç politikalarında, Çin ile olan diplomatik ilişkilerinde Uygur sorununun büyük bir yer kapladığını, birçok devletin Uygur meselesine sahip çıktığını, Çin’in bu soykırımı yürütmek için harcadığı milyarlara varan meblağların, diğer devletlerle yaptığı görüşmelerdeki ana temalardan biri olduğunu görmekteyiz. Günümüzde, Uygur meselesinin tarihteki herhangi bir zaman kıyasla Çin’in başını her zamankinden çok ağrıttığı aşikâr. Aynı zamanda davamız, dünya siyasetinin de merkezine yaklaşmış vaziyette. Çin’in zulmünün bir gün sona ereceği muhakkak ama bunun için bizim asla durmadan, canla başla mücadelemize devam etmemiz şart.
“HAYATİ TEHLİKEMİZ HER ZAMAN MEVCUT LAKİN BU DURUM BİZİ YILDIRAMAYACAK VE KORKUTAMAYACAKTIR.”
Siz Pekin hükümetinin açık hedefisiniz. Tehditler alıyor musunuz? Ya da hayatınızın tehlikede olduğunu düşünüyor musunuz?
-Ben Çin’in merceği altında olan biriyim, tabii her zaman tehditler oluyor, Çin diplomatik kanallar üzerinden önümüzü kesmeye çalışıyor. Ülkelere girişimin yasaklanması için baskı uyguluyor, BM’ye sokmamak için tüm gücünü kullanıyor. Daha önce Çin’in baskısıyla oradan çıkarıldığımız da oldu. Uluslararası kurumlardaki nüfuzunu suiistimal olarak kullanıyor.
Mesela İnterpol tarafından hakkımda kırmızı bülten çıkarıldı ve yıllarca bu engellerle cebelleştim. Şuanda bile bir iki ülkeye giremiyorum. Türkiye dahil olmak üzere... Hayati tehlikemiz her zaman mevcut lakin bu durum bizi yıldıramayacak ve korkutamayacaktır. Özgürlük, hak hukuk mücadelesi bedelsiz olmuyor. Biz bu bedeli ödüyoruz ve dahasını da ödemeye hazırız. Bugün halkımız kamplarda bedel ödüyor, zulüm çekiyor. Böyle bir durumda hayati tehlikemiz var diye elimiz kolumuz bağlı duramayız. Yarın ne olur bilemem, çünkü Çin’in zehirli eli dünyanın her yerine uzayabilir. Lakin biz bu yola kelle koltukta çıktık. Bize düşen bu can bu bedende olduğu müddetçe mücadeleye devam etmektir.
Kardeşiniz Hushtar İsa, Pekin hükümeti tarafından ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Bu sizi bir yıldırma adımıydı. Neler söylemek istersiniz?
-Doğrudur, kardeşim Huştar’a müebbet hapis, ağabeyime de bazılarının dediğine göre, 20 küsür sene hapis cezası verildiğini sonradan medyadan öğrendim. Bilindiği üzere annem toplama kampında öldürüldü, babam da vefat etti. Ailem ile 7 senedir hiçbir irtibatım yok. Aileme yapılan bu zulümler beni mücadelemden caydırmak ve vazgeçirmek için öç alma amaçlı hareketlerdir. Bu yeni bir durum değil, ben Doğu Türkistan’dan ayrıldığımdan beri aileme bu tür zulümler yapılıyordu ve bugün milyonlarca Uygur‘un da durumu aynı.
“DOĞU TÜRKİSTAN HALKININ TÜRKİYEDEN BEKLENTİSİ ÇOK FARKLIDIR. HALKIMIZIN GÖZÜNDE TÜRKİYE, KURTARICI BİR KONUMDADIR.“
Son olarak Türkiye’ye ve dünyaya Doğu Türkistan zulmü adına çağrınız nedir?
-Türkiye’ye gelince merhum liderimiz İsa Yusuf Alptekin her zaman şöyle derdi, “Gönül ister ki Doğu Türkistan meselesinin çözümünde öncülük şerefi Türkiye’mizin olsun.”. Günümüzde Türkiye’nin de birçok sıkıntıları var bunu elbette anlıyoruz, Türk milletinin bizimle beraber olduğunu ve Türk halkının bizi desteklediğini biliyoruz. Türk hükümetinin tutumu bazen bize umut verici olduysa bazen de umut kırıcı durumlar da cereyan etmektedir. 2009’daki Urumçi katliamında Cumhurbaşkanı, zamanın başbakanı Sn. Erdoğan, Çin adeta soykırım yapıyor diye çok güçlü bir tepki göstermiş ve bu bize büyük teselli olmuştu. Maalesef 2018 yılından beri devam eden Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamakta olduğu soykırım politikasına karşı Türkiye’nin tutumu bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Neyse ki geçen sene BM Genel Kurulunda Sn. Erdoğan’ın Uygur meselesini dile getirmesi bir nebze de olsa bizi sevindirmiştir. Her ne olursa olsun şunu bilmeliyiz ki Türkiye ile Uygur halkının gönül bağı başka hiçbir devlet ve halkın ilişkisine benzemiyor, çünkü Doğu Türkistan halkının Türkiye’den beklentisi başka ülkelerden tamamen farklı, halkımızın gözünde Türkiye adeta bir kurtarıcı konumunda. Bu perspektiften bakıldığında Türkiye’nin yapması gereken çok şey var lakin biz bunu göremiyoruz. Şu ana kadar 11 devletin parlamentosu Uygur soykırımını tanıdı, Türkiye’de de bazı muhalefet partiler tarafından Uygur meselesi ile ilgili TBMM’ye tasarılar sunulmuş olsa da iç politik çekişmeler nedeniyle desteklenmedi ve Doğu Türkistan meselesini araştırma komisyonu kurulamadı. Türk hükümetini daha cesur davranmaya Türk-İslam ülkelerine öncülük ederek, onlara ilham kaynağı olarak kardeşlik vazifesini yerine getirmesini umut ediyoruz.
-Röportaj adına teşekkür ederim. Allah sizi muzaffer kılsın.
-Amin… Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun…