Bugün değerli eğitmen, araştırmacı ve tarihçi Sayın Serhat Arvas ile konuştuk. Kendisi çok küçük yaşlardan beri Uzak doğu sporlarıyla uğraşmış sonrasında kendisini araştırmaya ve tarihe vermiştir. Çeşitli yerlerde insanlar ile bağ kurarak konferanslar veren Serhat Arvas’ın “Dijital İşgal ve Transhümanizm” adlı son kitabı da okurlarla buluşmuştur.
Serhat Arvas Bey bu röportajımızda dijital köleliğe derince değindi. Sosyal medyanın, Lgbt ve Cinsiyetsizleştime gibi unsurların altını çizerek yeni dünya düzeni projesine karşıt olmanın deyim yerindeyse öncüsü olmaya çalışıyor.
Bana göre Serhat Arvas Bey’in söylemleri altın derecesinde büyük hazineler içeriyor. Kendisinin özellikle dinlenmesini ve kitaplarının okunmasını tavsiye ediyorum.
Araştırmacı Serhat Arvas ile röportajımız sizlerle…
1)Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
1983 İstanbul doğumluyum ve Fatih’liyim. Yaşadığım şehir ve ilçe tarihi açıdan çok değerli olmasına rağmen Tarih derslerim çok kötüydü. Tarih dersini bir türlü sevemedim, ya da sevdiremediler. Ben daha çok okul dışında yaptığım çalışmalara odaklandım. Yedi yaşımdan itibaren sporla tanıştım ve haftanın altı günü Uzakdoğu dövüş sanatları çalıştım. Fakat gezmeyi çok sevdiğimden İstanbul’da gitmediğim yer kalmadı. Camiler, saraylar, müzeler, hisarlar, türbeler daha çocuk yaşta bildiğim, ezberlediğim yerlerdi. Kitap ve dergi okuma alışkanlığını çok küçük yaşlarımda kazandım. Çizgi romanlarla başlayan kitap merakım daha sonra romanlarla devam etti. Tarih alanına ise yirmi yaşımdan sonra merak sardım ve geç de olsa tahsil aldım. Birçok çalışma yaptım ve bunların arasında iki kitap çalışmam da var. Son zamanlarda ise küresel çaptaki meseleler üzerinde çalışmalar yapıyorum ve tarihle bağlantısını kurarak insanlara aktarmaya çabalıyorum. Son yazdığım kitabım “Dijital İşgal Ve Transhümanizm” birçok okurla buluştu.
“BENİM ÖZGÜRLÜKLERİMİKISITLAYAN, BENİ SANAL DÜNYAYAHAPSETMEK İSTEYEN, BENİ HER ANHER SANYE TAKİP ETMEKİSTEYENBİR SİSTEMİ BEN REDDEDİYORUM.”
2)Günümüzde karşı karşıya kaldığımız “Dijitalizm”hakkında neler düşünüyorsunuz? Dijitalizm’in olumsuz yönlerini ve yok etmenin çözümlerini sizden dinleyebilir miyiz?
İnsanlar teknolojinin ve bilimin doğal bir süreç içinde ilerlediğini düşünürler. Hâlbuki küresel sermaye dünya siyasetine yaptığı müdahale gibi bilime de müdahale etmekte, teknolojik gelişmeleri kendi çıkarları ve güvenlikleri için kullanmaktadır. Burada örneğin kitle imha silahlarını düşünebiliriz. Ama tüm tehlike bundan ibaret değil. Savaşlar artık gelişen teknoloji ile birlikte; kimyasal, genetik, biyolojik, ekonomik ve sanal olarak da veriliyor. Bu savaşta da özellikle “bilim” bir araç olarak kullanılıyor. Bunu insanlara anlatırken herkesin anlayabileceği şekilde anlatabilmek gerek. Dünya da hak ve batıl mücadelesi var. Buna iyi ile kötünün mücadelesi de diyebiliriz. Sermaye, teknoloji ve bilim iyi insanların elinde olsa dünyaya iyilik, doğruluk, adalet, sağlık, eşitlik gelir. Fakat kötü insanların elinde bu güçler şeytani amaçlar için kullanılır. Kötülerin elinde; masum insanlar bombaların altında can verirler. Kötüler; Afrika’da susuzluktan ölen çocuklar için veya hastalıkları tedavi etmek için ellerindeki imkânları kullanmazlar. Şimdi ise dijital bir işgal dönemine giriyoruz. Buna ister dijitalizm diyelim, ister dijital işgal, ister dijital diktatörlük. Benim özgülüklerimi kısıtlayan, beni sanal dünyaya hapsetmek isteyen, beni her an her saniye takip etmek isteyen bir sistemi ben reddediyorum.
Dijital tahakkümün ne derece tehlikeli olduğunu Çin’de yeni uygulanan sisteme bakarak görebiliriz. Yüz tanıma sistemleri, sosyal vatandaşlık puanları ve on beş dakikalık şehirler insanları köleleştiren ve insan fıtratına aykırı uygulamalardır.
Çözüm uyanışta. Fakat önce problemlerin gerçek bir “problem” olduğunu kabul etmek, sorunları görmek, idrak etmek gerekiyor. Aksi takdirde Çin’de uygulanan insanlık dışı o uygulamalar yakamıza yapışır ve bir anda kendimizi dijital köleler olarak bulabiliriz. Benzer özgürlük ve hak ihlallerini 2020-2022 yıllarında yaşadık ve üzerinden zaman geçmesine rağmen daha birçok kişi yaşatılanların normal olmadığını ve bir proje olduğunu göremedi.
3)Pandemi adı altında ilaçlar, maskeler, yüz yüze eğitimler gibi birçok durumlar yaşandı. Sizin pandemiye bakış açınız neydi? Siz kurgu olarak mı görüyorsunuz?
- 2015 yılında Fox Tv için çekilen bir dizi film var. Adı; “Dünyadaki Son Adam” (The Last Man On Earth” Bu dizinin birinci sezon, birinci bölümü bir cümle ile başlar; “Yıl 2020… Virüsten bir yıl sonra” Bu dizinin ilerleyen bir bölümünde maskeyi ve dezenfektanı görüyoruz. Yine buna benzer birçok film ve dizi film izledik.
- Bill Gates yıllar evvel Ted konuşmalarında dünyayı tehdit eden bir numaralı sorunumuz nükleer tehdit değil, büyük bir salgındır demişti.
Bu gibi birçok örneği yan yana eklediğimizde yıllar evvel planlanan bir projeyi 2020 yılında uyguladıklarını görüyoruz. Fakat ne olursa olsun bunu bir komplo teorisi olarak gören de var. Demek ki; Siyonist düzenin sağlık örgütüne, medyasına, akademisyenlerine tam bir güven sağlamışlar. Dünya’yı tozpembe olarak gören ve sermayenin, bilimin çok iyi insanlar elinde, insanlık namına ilerlediğini düşünenler için anlattıklarımız her zaman komplo teorisi olarak kalacaktır. Onlar eve kapanın denildiğinde kapanır, maske tak denildiğinde takar, aşı ol dediklerinde sıraya girerler. Yeni dünya düzeni kurmak isteyenlerin arzu ettiği tam itaatkârinsan tipi budur. İtaat et ve uygula! Emirlere uy. Bunun için de bahanelere ihtiyaçları var tabii. Pandemi gibi, iklim krizi gibi. Olmayan ne varsa olmuş gibi göstermek ise medyanın işidir. Bu konu uzun ama önemli. Herkesin araştırması, okuması ve tepki göstermesi gerekiyor.
“YENİDÜNYA DÜZENİ PROJESİNİN ŞU ANDA GÖRÜNEN YÜZÜNDE DÜNYA EKONOMİK FONUNUN KURUCUSU VE YÖNETİCİSİ OLAN KLAUS SCHWAB BULUNUYOR.”
4)Yenidünya düzeninde insanlığı size göre neler bekliyor?
Mülkiyetsiz, cinsiyetsiz ve dijital takibin aşırı olduğu bir düzen kuruluyor. Nakit paranın tedavülden kaldırılması, sosyal vatandaşlık puanı gibi insanlık dışı uygulamalar, yüz takip sistemleri, deri altı çip teknolojisi var. Lgbt örgütlerine büyük fonlar aktarılıyor ve yayıldıkça bu kısaltmaya yeni harfler eklenecek. Pedofilinin meşrulaştırılması bunlardan biri. Cinsiyeti doğal olarak kadın ve erkekten ibaret gören normal insanlara gerici gözüyle bakılacak. Mahremiyet algısı yok ediliyor, ahlak ve edep gericilerin alışkanlıkları olarak gösterilecek. Doğal gıdalar yok edilerek yerlerine yapay gıdalar sunulacak. Bunların da başında yapay et meselesi var. Hollanda ve İrlanda yüzbinlerce ineğin telef edilmesi için karar aldı. Çok şükür ki insanlar buna karşı çıktığı için geri adım attılar. Yem fiyatlarının artışı ile insanların hayvancılıktan vazgeçmesini istiyorlar.
Kısaca bir değerlendirme yapacak olursak; insan fıtratına ve doğaya, hayvancılığa ve iklime doğrudan müdahale ediyorlar. 2030 yılında ulaşmayı düşündükleri yenidünya düzeni (tek dünya devleti) şeytani ve nefsani bir projedir. İnsanların dünya genelinde uyanmaya başlaması ve tepki göstermesi onları tedirgin etse de vazgeçmiyorlar. Bu projenin şu an görünen yüzünde dünya ekonomik forumunun kurucusu ve yöneticisi Klaus Schwab bulunuyor. Kendisi Henry Kissinger’ın öğrencisi idi…
5)Türkiye’de yaşıyor olmamıza rağmen sosyal medyada büyük bir ahlaki yozlaşma söz konusu. Bu yozlaşma Türk’ün geleneklerine göreneklerine, örf ve adetlerine ters olmasına rağmen oldukça hızlı bir şekilde büyüyor. Neler söylemek istersiniz ve nasıl önlem alınabilir?
En büyük önlem eğitimdir. Bir dönem Tarih öğretmenliği yaptım. Yaklaşık 15 senedir de spor hocalığı yapıyorum. Gittiğim konferanslarda, söyleşilerde, atölyelerde gençlerle bir araya geliyorum. Pırlanta gibi çocuklara, gençlere yeterli ve doğru eğitim veremediğimiz için bu haldeyiz. Hiçbir sorun durup dururken ortaya çıkmıyor. En büyük sebeplerinden biri çarpık eğitim sistemi. İş aileden biter diyorlar ama çocuklar ailelerinden daha çok öğretmenlerini ve arkadaşlarını görüyorlar.
Sosyal medya ve akıllı telefonlar bir araç olmaktan çıkarak amaca dönüştü. İnsanlar hayatlarını yaşamak yerine oraya veri aktarmak için çabalama yolunu seçiyorlar. Yemeğin görüntüsünü paylaşmak tadından daha fazla haz veriyor. İlköğretim, lise, üniversite, hatta yüksek lisans yapan öğrencilere doğruyu, yanlışı, internet kullanımını vb. dersleri vermek gerek. Üniversite talebeleri genel olarak tuvalet kullanmayı bile bilmiyor.
Eskiden adabı muaşeret dersleri vardı; yemek yeme adabı, oturup kalkma adabı, selamlaşma, tuvalete girip çıkma, büyüklere saygı vb. dersler önemlidir. Yoksa edebi olmayan profesörler, saygısı olmayan akademisyenler, toplumun kültürüne aykırı sanatçılar yetiştiririz. Mevcut düzende bunlar yok mu? Nitekim yozlaşmanın önüne geçmek için “eğitim” şart! Ve bu eğitim bilgi yüklemekten ibaret olmamalı.
“FATİH SULTAN MEHMED’İN POTRESİ GERÇEKTİR FAKAT YAVUZ SULTAN SELİM’İN PORTRESİ OLDUKÇA ŞÜPHELİDİR.”
6)Siz tarih araştırmalarınızla da ön plandasınız. Tarih sizin için neyi ifade eder ve neden önemlidir? Bir deportrelerden sormak istiyorum. Fatih Sultan Mehmed’in veya Yavuz Sultan Selim’in günümüzde bilinen portreleri gerçek midir?
Tarih ideolojilerin at koşturduğu bir sahadır. Her ideolojinin bir tarihçisi bulunur ve aykırı olan belgeleri ve kaynakları görmezden gelir, reddeder. Tarafsız tarihçiliği savunur ama kendi sistemlerine, sevdiklerine ucu dokunan her tarihi bilgiye düşman kesilirler. Türkiye dünya genelinde Tarih konuşmanın ve yazmanın en zor olduğu ülkedir. Yarım asırdan fazla bir süre tarih kaynaklarımızı batılılardan, oryantalist kaynaklardan aldık. Bu da geçmişimize düşman nesillerin yetişmesine sebep oldu. Yedi düveli denize döktük diye övündük. Sonra gidip denize döktüğümüz düşmandan bize tarih dersi vermelerini istedik. Sonuç: hüsran. Hiç kimse özgürce konuşamıyor, konuşsa da taşlanıyor, hakarete uğruyor. Yine söylüyorum, milli bir müfredatımız, doğru bir eğitimimiz, işleyen bir sistemimiz yok maalesef.
Tarih tekerrürden ibarettir. Benim için bu yüzden önemlidir. Hiçbir zaman bir masal gibi anlatmak istemem. Hayatımıza yön vermeyen tarih kitapları romandan ibaret kalır. Örnek alıp, ders çıkarıp uygulama safhasına geçmeliyiz. Yoksa içi boş bir alana dönüşür.
Portreler hususuna gelecek olursak. Fatih Sultan Mehmed’inportresi gerçektir. Gentile Bellini; Fatih Sultan Mehmed Han’ı belki bir kere uzaktan gördü ama uzmanlığını konuşturarak hızlıca bir eskiz aldı. Zaman kaybetmeden onu portreye çevirmeyi başardı. Yavuz Sultan Selim’in ise o olduğu şüphelidir. Sebebi; Osmanlı sultanları hiçbir zaman taç takmadılar, takılar o şekilde değildi ve kendisinin küpe taktığına dair olan rivayetlerin bir kaynağı bulunmamaktadır.
“SAPKINLIĞIN NORMALLEŞTİRİLMESİNE KARŞI DİRENMELİYİZ.”
7)Son olarak neler söylemek istersiniz? İnsanlara bir tavsiyeniz var mı?
Küresel çapta bir sistem değişikliğine gidiliyor. İnsanlar sanal yerine gerçeği, yapay yerine doğalı tercih etmeliler. Sağlığınızı ilaç sektörüne, çocuklarınızı moda sektörüne emanet etmeyin. Doğadan ve doğaldan vazgeçmeyin. Teknolojiyi amaç olarak araç olarak kullanın. Ata tohumuna sahip çıkın, ormanlarımızı yakmalarına müsaade etmeyin. Dijital tahakkümün karşısında durun ve mücadele etmekten vazgeçmeyin.
Sapkınlığın normalleştirilmesine karşı direnmeliyiz. Bilimi ve teknolojiyi kötü niyetleri için kullanmaktan çekinmeyen herkesin karşısında ve dik durmalıyız.
Herkese hürmet ve muhabbetlerimle…